Asansörde dördüncü kat düğmesine konmuş bal arısı, yeniden uçmak için beni
beklemiş bunca saat, sen de bekle ölüm…
Elimi attığımda önce ürperiyor ve tedirgin oluyorum. Sonra bir peçete ile
alıp, onu pencereden dışarıya bıraktığımda, kanatlarını çırpıp sessizce attığı
sevinç çığlıklarını dinliyorum. Çehov’un martıları öldürmekle bitmiyor. Yeni
yeni martılar çıkıyor yumurtalardan, çoğu öldürülmek üzere. Bir keman sesi
kadar naif, bir trombon kadar ısrarcı olabilmeli martı. Bahçedeki çubuk
krakerin yanına gelen serçe cesurdu. Ama kutunun içine dalan serçe, korkusuz. Korkusuz değil cesur olması lazım
martının. Etraf umursamıyorsa o umursamalı, ama intihar edecek kadar değil, savaşacak
kadar cesur. Öldükten sonra yakılan ağıtları duymaz ölüm. Hey martı sen
dinlemelisin sesini, bugüne kadar öğrendiklerini ilmek ilmek işlemelisin
kaderine renk renk, ısrarla, her şeye inat…….