11 Nisan 2025 Cuma

BU ÜLKEDE GENÇ OLMAK





 BU ÜLKEDE GENÇ OLMAK


En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde

Canımın içi demesini

Canım ağzıma geldi demesini

Kırmızı gülün alı var demesini

Nerden ince ise ordan kopsun demesini

Atın ölümü arpadan olsun demesini

Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini

İnsanın insanı sömürmesi

Rezilliğin dik âlâsı demesini

Ne demesi be

gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin


En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde

Ana avrat dümdüz gideceksin

En azından üç dil

Çünkü sen ne tarih ne coğrafya

Ne şu ne busun

Oğlum mernuş

Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun ...

Bedri Rahmi Eyüboğlu


Türkiye'de erkek, kadın, ağaç, hayvan hatta tarihi yapı olmak bile zordur ama Türkiye'de genç olmak ayrı zordur. Devletin, toplumun, hemcinsinin, karşı cinsin, ailenin baskısı, tavrı, beklentisi, yetersizliği, zorbalığı, düşüncesizliği, duyarsızlığı bu zorluğun temel nedenleridir.


Başka kıtalardaki  yaşıtlarımız; "acaba hangi ülkeye tatile gitsek?" diye düşünürken, bizim, önce tatil için birkaç yıl çalışıp para biriktirmemiz sonra da vize almak için konsolosluğun kapısında nöbet tutmamız lazım.


Bir futbol maçı çıkışı rakip takım taraftarı tarafından vurulmadan, magandanın birinden sokak ortasında yumruk yemeden, şortumuz yüzünden bir sapık tarafından otobüste tekme yemeden, spor yaparken saldırıya uğramadan, otobüsten kaçırılmadan, bir sapık tarafından tacize-tecavüze uğramadan, trafikte maganda tarafından rahatsız edilmeden eve dönmek lüks bu ülkede.


Gencin zamanını iyi değerlendirebilmesi, çeşitli hobiler geliştirebilmesi, kültürel bilinç, spor ve sanat anlayışı geliştirebilmesi, eğlenmesi, yaratıcılığını açığa çıkarabilmesi, para kazanıp kariyer yapabilmesi için pek çok desteğe ihtiyacı vardır; ailevi destek, maddi-manevi destek, sosyal destek... bu destekler olmadığı gibi her yer köstek doludur.


İyi bir gelecek için, rahat bir yaşam sürmek için iyi bir eğitim almak isteyen Türk gencinin karşısına sürekli değişen, yetersiz eğitim sistemi, katkısı olmayan okullar, zor sınavlar çıkar.


3.8 milyona ulaşan işsizler ordusunun sürekli büyümesi her dört Türk gencinden birini işsiz bırakmakta. Özel sektörün acımasızlığı, kamuya girmenin zorluğu, torpilin yaygınlığı, gence kendini geliştirme fırsatı verilmemesi hiç yokmuş gibidir.




Erkeklerin, 500 bin yıllık ailesinin devamı için, kızların ise evde kalma dedikodusu yüzünden evlen baskısı görmesi.


Erkeklerin, zengin ve yakışıklı olmaması, kızların ise güzel ve çekici olmaması duygusal ilişkilerde geri planda olmaları demektir.


Erkeğin saçı, küpesi, babet çorabı, pantolon rengi, kızların ise eteği, taytı, makyajı sürekli eleştiri konusudur.


Türk genci, inanç ve cinsel kimlik konusunda da ne özgür ne de rahattır. Yargılamak, eleştirmek, dışlamak, hesap sormak üzere pusuya yatan ahlâk bekçileri vardır.


Gençler, kendi kararını veremeyen, özgüveni düşük, her alanda ailesine bağlı, yarım birey olarak yetiştirilir. bu durumun bedeli iş hayatına girince, evlenince fazlasıyla ödenir. 

Bir zamanlar Bedri Rahmi ve şimdi bir gencin ağzından....


#zeuskiz #genç #turkey #gelişim #future #beklenti #cuma,

18 Mart 2025 Salı

MARTI




MARTI

Martıyı okuduğumda lise son sınıf öğrencisi olarak  o hayal ettiğim özgürlüğe kimsenin sahip olamayacağı ile yüzleşmek için uygun bir yaş olmadığını düşünüyorum.

Havada onca soru varken o yaşta yenilerini eklemek çok da akıllıca bir iş değil ki nitekim o sorularının büyük kısmı bunca zaman cevapsız kalmış bir o kadar daha cevapsız kalacak belli ki Anton Çehov tüm bunlara oyununda hınzır hınzır gülerek cevap veriyor.

O da aynı Charles Bukovski gibi mezarına çabalama tadında bir sonla bağlıyor tüm soruları.

Eski kuşak ile yeni kuşağın çatışmalarının, iletişimsizlikle beraber herkesin kendi dünyasına sahip olması, anne-çocuk, sevme-ilgisizlik, saygı-önemsememe arasında gidip gelen arada nefes almaya çalışan insanlar sıradan, göze batmayan hayatlar sürüyorlar.

Kimisi kafasında beyaz tellerle, kimisi hormonların tavan yaptığı ergenliğinde, kimisi ne arada ne derede bir yerlerde sonucun kaçınılmaz olduğu endişesini zaman zaman hatırlayarak yaşayıp gidiyor işte.

Elde kalanlarla yetinmek değimine yeni yeni anlamlar yüklemek için sevdiklerinizle vakit geçirmek, yeni insanlar tanımak, doğa ile baş başa olmak ta ki sizi de arasına almaya hazır olan bitmişlik hissi ile karşılaşana dek. Yolunuzu onunla denk getirmemenizi dilerim.  

Sizinle karşılaşmaması için sürekli yer değiştirmeniz gerekir. Nasıl mı? 

Uğraştığınız şeylere sürekli yenilerini ekleyin. İlla her şeyi tam yapmanıza gerek yok. 

Çok fazla melankolik olmayın. Dozunu tutturamayabilirsiniz.

Bol bol evden çıkın. 

Mecburiyet hissedeceğiniz şeylere çok fazla girişmeyin. 

Günlük programlarınızda doğaçlama yapabileceğiniz alanlar yaratın.

Benden söylemesi, uygulaması sizden….

7 Şubat 2025 Cuma

YOL HİPNOZU




Ne kadar hipnozdasınız tıklayın

YOL HİPNOZU


Ateş etmek için geri sayım sürerken her şeyin müsebbibi bir başkasıymış gibi davranmak,


Yalanlar ve mutsuzluklarla dolu bir dünyaya karşı kendi yöntemlerini bulmaktan ziyade hep saldırı altındaymış gibi sürekli saldırmak,


Toplum düzenine ve tüketim toplumuna uygun hareket etmeye çalışırken kendine romantik yalanlar bulmak,


Beyninizin bodrumlarına tıkılı kalmış gençliğinizin enerjik ve hayalperest ruhu çoktan dili kesilmiş olsa bile kırıntılarına kulak asmak,


Hepimiz Dostoyevski’nin Böcek performansında engellenen her şeyi yapmaya muktedir Mr Hyde kahramanına övgüler yağdırırcasına kurulan düzenin dışına çıkma arzusu duyuyoruz.


Bu gördüğümüz her gün kulaklarımıza fısıldanmakla kalmayıp haykırılan ve göz önüne serilen çocuk yaşına kadar inmiş şiddete meydan okumaya da dönüşebilir. O şiddetin akarsuyuna da karışabilir.


O kadar ince bir çizgi sizi kargaşada, hangi tarafta olacağınız konusunda anlamadan etkileyebilir.


Artık ayakkabıları çıkarıp kendi ayak izimizle yüzleşme zamanıdır. Bir adım atmayla bir dünya değişebilir.


Hepiniz kendi yolunuzun hipnozu altındasınız.


Literatüre göre yola çıktıktan 2.5 saat sonra beyin gördüklerinizi algılamaz. Bu sürücünün farkına varmadığı bir durumdur.


Georges Perec ile özetlersek;


“Kayıtsızlığın ne başlangıcı vardır, ne de sonu; değişmez bir durumdur kayıtsızlık; bir ağırlık, hiçbir şeyin sarsamayacağı bir kıpırtısızlık, bir cansızlıktır. Dış dünyanın mesajları hala sinir merkezlerine ulaşıyor kuşkusuz, ama organizmanın bütününü tehlikeye atacak hiçbir toplu cevap özümlenir duruma gelebilecek gibi görünmüyor.”