İnsanlar bilmedikleri ve yaşamadıkları bir şey için hayıflanmaz, diyebilir miyim? Siz karar verin.
Kuzey kutbuna en yakın köylerden biri, bahsedeceğim köy. Kışın, metrelerce buzun altından tuttukları balıkları yiyorlar. Ortak çıktıkları balina avlarından elde ettikleri avları en ince detayına kadar değerlendirip, yakın köylerdeki sakinlerle, değiş tokuş ederek, geçimlerini sağlıyorlar. Yazın ise, dik yamaçlardan elde edilen martı yumurtaları, yemekleri. En az bir kişi, ölümle burun buruna geliyor ve tecrübe gerektirdiğinden elli yaşın altına yaptırmıyorlar bu işi. Bir yumurta için, ölümle burun buruna gelmek. Bu insanlar, niçin dolaplarını açıp, özel kutularında tazeliğini günlerce koruyan, organik, büyüklüğü bile aynı ölçüde ayarlanmış yumurtalarından yemek istemezler. Ya da no frosttan çıkarılmış, kılçığı bile ayıklanmış, balıklarını fırına atıp yanında soğan pişirmezler. Keşke, imkanım olsa da, onlara bunu sorabilsem. BBC’nin belgesellerinden tanışma fırsatı bulduğum bu insanlar, kısmen buna benzer bir soru yöneltildiğinde, muhabire, hepsi bir ağızdan gülmeye başladı ve biz buna alıştık dediler. Ama televizyon, uydu ve bilgisayar anlamında her şeye sahip olduklarını da özellikle belirtmeliyim. O halde şimdi değiştirerek tekrar soruyorum. İnsanlar bildikleri ve tadını almadıkları bir şey için hayıflanır mı? Peki o halde yanı başımızdan bir örnek daha verelim. Çoğu zaman adına, nesil farkı dediğimiz şey, anne ve babalarınızın, sizin hoşlandığınız şeylerden hoşlanmaması ya da sizin yapmayı çok arzuladığınız şeylerin, onlar için önemsiz ve hatta zaman zaman zararlı olmasına ne diyeceksiniz. Sizin bilgisayar başında geçirmeyi dört gözle beklediğiniz zamanları, onlar belki kitap okumakla, sohbet etmek veya yürüyüşe çıkmakla değiştirebilecektir. Ama asla, eşittir bilgisayar olmayacaktır alternatiflerin içinde. Ve hatırlayınız bu size inanılmaz muhafazakar, otoriter ve gereksiz gelmiştir çoğu zaman. Peki niçin sizin aldığınız zevki almaz ebebeynleriniz. Ama aslında yaptıklarınızın ne olduğunu bilirler değil mi ? Hem de belki sizin olmadığınız zamanlarda bilgisayarın önüne oturup;
-Saatlerce bu çocuk burada ne karıştırıyor, bu kadar zevkli, deyip bilgisayarın önünden eşinin uyarması ile kalkan nice veli vardır kim bilir.
Empati eksikliği. Siz ondan empati yapmasını, yorgun geldiğiniz işten, dinlenmek için ondan vakit istediğinizde, o da, sizin kendisi için yapacak bir şeyiniz olmadığının kanıtı sayar bunu. İsteyerek, sizin seçtiğiniz tatil yerlerinde gezmesini beklerken, erişkin olduğunda sizden ayrı olarak tatile gitmesi niçin abesle iştigal. Bu sırf sizin söz hakkı olduğunuz, sizin doğum tarihinizin yetmişli yıllar olduğu için mi ? Ama işyerinizde sizden önce işe girmiş sıradan birinin terfisi üzerine , yeteneklerinizden ve verdiğiniz kısa zamandaki olağanüstü verimlilikten dolayı, değerlendirilmediğinizde isyan eden de sizsiniz. Peki bu adil mi?
Son olarak, sadece kutuplarda değil Avrupa’da da, elektriklerini kendileri üreten, teknolojiyi reddeden, topluluklar olduğunu ve bu topluluğun bireylerinin 18 yaşına geldiklerinde, dış dünyada bir deneme süresi yaşadığını ve bu süre sonunda bugüne kadar çok azının, dış dünyada kalmak istediğini söylesem, yaşadığınız dünya için hala aynı şeyi mi düşünürsünüz ?