“Başkalarında rahatsız
olduğumuz herşey, kendimizi anlamamızı sağlar.”Carl Jung
Yolun ortasında duruyordum. Zaten pazar yeri
olduğu için, oraya arabasını sürecek kadar, cesaret sahibi şoförler geliyordu
bir tek. Sadece çocuklar beni fark ediyordu. Meraklı bakışları altında, onlara
gülümseyerek baktığımda, önce yanı başlarındaki ebebeynlerine bakıp, daha sonra
bana verdikleri kaçamak gülümsemeler ya da somurtmalar görülmeye değerdi. Sadece miniklerin gördüğü bir hayalet gibiydim.
Herkes o kadar meşguldü ki kendi işiyle. Zararına satılan karpuzlar adet üç TL
, kokusu burunları çağıran mısır koçanları, hele salkımıyla, kokusu çileğe
karışan domates, seni, ekmeği peyniri kapıp orada oturmaya davet ediyordu.
Biraz ötede, uzun, beyaz saçlı, harley motorlu, yetmişlik genç, motorun
yanındaki, şık, deri çantalara sığdırmaya çalıştığı sebzeleri ile karizmayı ne
kadar zedelediğinin farkında veya umurunda değildi. Orada herkes, aynı ayara
gelmişti, kim olursa olsun.
Çığlığa kafamı kaldırdığımda, bebek
arabasındaki, haylaz çocuğun, büyük bir ihtimalle, ev hanımı olduğu belli, -hafif
şişman, saç baş dağınık, üstü başı acele giyinmiş kadın-, çocukların diğerinin
elinden tutarken, arabadakini susturmak için iki tane kiraz attı önüne. Önce
kirazları şöyle bir tarttı çocuk, ağzına atarak denemeyi tercih ettiğinde ise,
mecburen susmuştu.
Gıcırtılı bir geçiş, etrafa
bakınmadan, sadece yola bakan, küçücük
bir adam, kocaman engelli, otomatik arabanın içinde, diğerleri ile aynı, hayat
pazarında. Ama farklı engellerle, öyle
ki diğerinin doğuştan var olan artıları ve kendilerinin bile farkına
varmadıkları “hayat avanslarına” sahip
olmadan yaşayarak.
Sıcak tatlı kokusu, zaten acıkmış olan karnımı
iyice burdu. Genç bir kadın, tesadüfen, üzerine yönelttiğim bakışları, saçlarını
sallayarak geçiştirdi, sıkıca tutarak yanındaki genç erkeğinin elinden. Renkli
tezgahlardan alışveriş yapan bunca insan, eve gittiğinde, taze soğan kokularını
da evlerine taşıyacaklar. Sorun kaçı aldıklarını, ağız tadı içinde, kaçı yemeği
yarım bırakarak yiyecek.
Hayat, pazar yeri, paran kadar alabildiğin ve
tadına bakabildiğin, önemli olan bu pazar yerindeki gibi kararın demokratik, seçimin
alternatifler içinde olabilmesi, kim, bozuk bir çileği tezgaha koyup, yüksek
fiyata almayanı dövmeye cesaret edebilir ki ya da malı tezgaha koymadan satmaya
çalışan ya da tezgahtaki malı sadece istediğine satan birini pazarda ister ki.
12.06.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder