10 Ağustos 2012 Cuma

ÇIKIŞ

Bu hafta ne yazacağımı gerçekten bilmiyordum. Ta ki yazıyı yayına verme saatine kadar ellerim klavyenin üzerinde dokunacak tuş aradı. Aslında aradığım harfler değil duygulardı her zamanki gibi. Bitmiş bir hikaye yazmak istemiyordum. Başlayacak ya da devam eden bir hikaye yazmak istiyordum ki Bilim ve Teknoloji dergilerinden birinde bir haber gördüm.

 Konu; Zeka !!!!!İnsanların onu nasıl kullandığı, ne ölçüde zorladığı senelerdir bilim adamlarının aklını kurcalamış, yüzyıllardır bu konuda testler yapılmıştır. Çok uzun bir süre, kadınların ortalama olarak erkeklerden beş puan geride dendi. Bu durumun genetik farklılıklara uzandığı düşünülüyordu. Fakat bu yıl kadınların IQ’ su,  ilk kez erkeklerden yüksek çıktı. Der Spiegel dergisindeki bir haberde, cinsiyet farklılıklarından kaynaklanan makasların, yaşam koşulları nedeniyle yıldan yıla kapandığından bahsetmiş. Kadınların yaşam koşullarının gitgide zorlaşması ve bunun doğal bir aktivasyon haline gelmesi ile beden ve zihin buna ayak uydurmak için kendini sürekli yenileme ihtiyacı duymaktaydı.

 Bu güzel haberlere bakarak, kadının   yerinin matematiksel olarak gitgide büyüdüğünü görmek memnuniyet verici. Peki kaç erkek evde para kazanan, evinin geçimini sağlarken,  çocukları ile başka birine gerek kalmayacak şekilde ilgilenen, evin ihtiyaçlarına çakılacak çivilerinden, kışın kullanılacak domatese kadar düşünen, sabah unutulmaması için akşamdan hazırlanan okul kitaplarına varıncaya kadar hesap eden bir kadını söz konuşma sırasına gelince ikinci plana itmez ? Emin olun ki en modern erkek diye tabir ettiklerimiz bile kadına kendi önyargılarını yansıtmadan davranamaz. Erkeklik içgüdüsü, bencillik, tahammülsüzlük, karanlık egoları, incinmez tarafları bu yüzden ağlayamamaları, anneleri, mavi patikleri……yüzlerce sebep yüzünden böyle davranabilirler. Yazık ki kendileri bile niye öyle davrandıklarını sınıflandırmalarını istesek yapamazlar eminim. Duygularını ifade etmekte zorlanan bir insan(cinsiyet belirtmiyorum)karşı tarafın duygularını anlamak için göstereceği çabayı otomatik olarak sınırlıyor. Neden her tartışmadan sonra “keşke” deniyor. Halbuki o küçücük memeli bir zamanlar yirmi tonluk gövdeleri ile dinozorlarla boy ölçüşemeyecekken, dinazorlar  milyonlarca yıl önce yok olmuşken kendisi şimdi tabiatı yönlendirecek pozisyonda. Ne acınası ki en basit duygularının bile önüne geçemiyor. 

 Nedense bir erkeğin diğeri ile evlenmesinin dikkati çeken yanı hep işin cinsel boyutu oluyor. Kimse aslında mıknatısın iki ucu gibi, iki ayrı cinsiyetin bir araya nasıl gelebildiğini, bu ilişkinin sapkınlık yönü dışında kadının rolünü üstlenmiş erkeğin neler hissedebildiğini sorgulamıyor.

 Kadın, terazinin dengesini kendi tarafına çevirmek için yıllarca uğraştı. İlgili tüm araştırmalarda belirtildiği üzere  iş dünyasında, politika sahnesinde, müzik alanında  gitgide söz sahibi olmaya başlayan kadının, aynı zamanda diğer işlerini de devam ettirmeye yönelik verdiği çabayı kimse yadsıyamaz. Çoğu kendi zamanından çalar ya da uykusundan. Asla geri dönüş beklemeden.

   İşim gücüm budur benim,
   Gökyüzünü boyarım her sabah,
   Hepiniz uykudayken.
   Uyanır bakarsınız ki mavi.
                               
Orhan Veli’nin en sevdiğim şiirinde dediği gibi. Kim demiş erkekler, kadınlar kadar romantik olamaz diye. Neden bu kadar şairimiz erkek o halde. Duygu yüklü onca filmin yönetmeni de bir erkek.

 Hepimize ayrı bir dünya olamaz. Aynı bulutların ve gökyüzünün altında yaşlanmaktayız. Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın. Bir kadının söz sahibi olması için para kazanması gerekmediğini tüm Avrupa ülkeleri çoktan aştı. Geriden gelme kavramını tanımını yeniden yapmamız gerekir. Biz henüz “kadının işi çocuk bakmak” kavramındayız. Her işini Allah’a bırakıp çözme eğiliminde bir millet olarak en azından kadınlar bu işin kendiliğinden olacağına olan inancı yıkmalı, alışkanlıklarını biraz olsun bırakıp, gelecek için ,  çocukları için rahatından olmalı. Hiçbir şey değişim isteyen bir akıntının önünde duramaz. Bireysel olarak yapacağınız her eylem, sarfedeceğiniz her söylem biraz daha fazla tahammülle katlanabilir olacak. Ama öncesinden daha az üzücü olmayacaktır. Ama ya kazanabildikleriniz ihtimali. Hiç kimse varolan giden bir düzenin bozulmasını arzu etmez. Alışkanlıklarımızdan iyi veya kötü işte bu yüzden kurtulamayız. Birbirimizi rahatsız etmemiz gerekiyor ise biraz edelim. Sıcaktan ve nemden  rengi kaçmış gömlek üzerimize yapışmışken soğuk bir havada kartopu oynadığınızı hayal etmek bu sıcak memlekette ne kadar zor olabilir. Madem ki mevcut durumda zaten katlandığınız nice şey size acı vermiyor ve yaşamaya devam ediyorsanız aksi kimin umurunda.

Napolion’un dediği gibi “Korkmanız gereken sizinle aynı fikirde olmayanlar değildir. Asıl, sizinle aynı fikirde olmadığı halde bunu söyleyecek cesareti olmayanlardan korkun.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder