10 Ağustos 2012 Cuma

HAYAL BALIĞI

Vitrinin üzerinde duran ,tamamı camdan mavi melek balığı kızım tarafından  çizgi filmdeki, hayalleri gerçek yapan hayal balığına benzetilmişti.
-Anne bu hayal balığına benziyor !
-Evet kızım doğru zaten hayal balığı.
-Neden ?
-Bizim de hayallerimiz var çünkü.
-Neden ?
-Peki senin hiç hayallerin yok mu ?
-Ben Deniz Kızı olmak istiyorum. Bir de Tinker Bell gibi havalarda uçabilmek.
-Bak gördün mü işte bizim de hayallerimiz var senin gibi .Biz de şimdi senin tam eksikliğini kavrayamadığın barışı,mutluluğu hayal ediyoruz kızım.
Şaşkın bakışlarla bana bakan kızımın kafasını biraz karıştırdığımın farkındaydım. Önce benim hayallerim olması biraz tuhafına gitmişti.
-Neden bu kadar şaşırdın biz büyüklerin hayalleri olamaz mı?
-Anne siz büyüksünüz.Her istediğinizi yapabilirsiniz.
-Peki anne ben de büyüyünce hayallerim olacak mı ?
-Eğer benim gibi kalbinin ufacık bir köşesinde bir çocuk saklayabilirsen olabilir.
-Gerçekten mi?
-Evet öyle olmasaydı  ben seninle nasıl yataklarda zıplardım,  bahçede saklambaç oynayabilirdim ,seninle dans edebilirdim, içimdeki küçücük yerde sakladığım çocuk olmasa ,hayallerim olmasa ……..
Artık gözlerinde bir parıltı vardı.

NERGİS

  Yalınayaktı, paçası sökülmüş incecik bir penye sadece tenini örtüyordu soğukta.Hasta olmuyordu. Allah dağına göre kar vermişti. Sabah ekmek ve birkaç yumurta almak için çıkmıştı yola. Küçücük boyundan büyüktü somun ekmek,omzunu kaldırmak zorunda kalıyordu. Yol, çimento tırlarının ağırlığından çökmüş,yerini akşam durmadan yağan yağmur doldurmuştu .Batmıştı ayakları ama umrunda değildi elbet ekmekti derdi onun eve götürmek.
  Evdi, hayvan pisliklerinin güneşte kurutulmasıyla elde edilen sözde tuğlalardan yapılmış,yıllar önce bir kireç görmüş yüzleri. Köpek vardı bahçede karnı hep aç gezen ama evden ayrılmayan. Zayıflıktan çakala benzeyen..Atlıyordu çocuğu görünce üzerine aç ayı oynamaz atasözüne inat. Çocuk hala uğraş vermekteydi ekmek için.Neyseki az kalmıştı.
 O gün babası da evdeydi.İki haftalık bir nakliyeden sonra tekrar yükleme yapmak için gelmişti akşam gecenin ikisinde. Özlemişti babasını,beraber kahvaltı yapıp yanına oturacak şımarıklık yapacaktı biraz da morali iyiyse babasının.
 Annesi yoktu Kader’in halaları bakıyordu onlara babaları varken tabi. Genelde dokuz yaşındaki ablaları ikisine de bakardı. Çay yapmıştı küçük kadın abla,iri iri zeytin gözleri vardı tabaktaki üç beş zeytin gibi. Onca bakımsızlığa rağmen al al yanar yanakları soğuktan.Mutfağı yoktu çünkü evin. Dışarıda, bahçede pişiyordu yemekler. Yerde heryeri kıvrılmış gri bir sini duruyordu.İçeride ağır bir nefes kokusu vardı.Aynı odada yatıp kalkıyorlardı. Kilimlerin üzerindeki pamuk şilteyi komşuları vermiş, betonun soğuğunu biraz olsun kesmişti.
 Baba küçük kızı kapıda görünce,başını hadi der gibi eğdi.Küçük kadın kardeşinin ayaklarını taşbezi ile silmiş,biraz da mıncıklamıştı..Sofraya oturdular üçgen şeklinde,üçü de birbirlerine birşeyler sormak istiyormuş da çekiniyormuş gibi yapıyorlardı.Sessizliği bozan Kader oldu;
- Babacığım bu sefer hemen gitmesen olmaz mı?
 Küçük kadın her seferinde sen karışma babana der. Ama ondan daha çok arzulardı babasının onlarla kalmasını. Babası onlardan biriydi çünkü.Onların kötülüğünü düşünmeyen, onları sahiplenen.
 Baba üzgün cevap verdi kızına.
-Tamam kızkom olur.
 Anlayamamıştı. Küçük kadın, madem onlarla kalacaktı bunca zaman sonra niye bu kadar mutsuz söylemişti babası bu haberi. Kader ise mutluluktan uçacaktı yemeği filan da unutmuştu o andan sonra..
  Hala gelmişti onlar kahvaltıdan kalkmadan.Sinirle girdi içeri. Aylardır evin kirasını vermediğinden yakınıyordu babalarının. Kimlerle yiyip içiyordu bu paraları.Babam cevap vermek istemedi Kader’in şaşkın bakışlarının önünde.Çekti kolundan dışarı çıkardı onu atarcasına. Bundan sonra da hiç vermeyeceğini söyledi. Ne istiyorsa yapsın dı öyle ya tek odalı bir ev için ne istiyordu ki daha.Köpek bizim tarafımızda havlıyordu aç aç.
 Kalın kaşlı,kapkara bir kadındı halası. Gençliğinde de güzel değilmiş şimdi de öyle.Kendi çocuklarının çirkinliği yüzünden hiç sevmemiştir kardeşinin çocuklarını.Kendini adam yerine koymayan bir kocası var alkolik. Çirkin olduğundan ona varmaktan başka çaresi kalmamış, bunu kendine dert etmemiş bir kadındı. Para en büyük meşgalesi olmuş onu nereye bile harcayacağını bilmeden biriktirmek için anasını bile satar hale gelmişti.
 Tekrar içeri girdiğinde küçük kadın sofrayı toplamış. Kardeşinin saçlarını topluyordu.Onları seyrederken hayatlarının kilometrelere sığmadığı,ölmeyi bile düşündüğü yollarda onlar için çabaladığını düşündü.Ama olmuyordu. Nakliye şirketi içki içtiği gerekçesiyle işine son vermişti. Bir daha kendini yollara da vuramayacaktı.Kızlarının çaresizliği hep gözünün önünde olacaktı, işkence gibi. Küçük kadın omuzuna dokunmuş onun ne düşündüğünü biliyor gibi teskin etmeye çalışıyordu.
  Bıçak sırtında hayat dedikleri bu olsa gerek diye düşündü. Mucize aramaya çalışmamalı onların bu hayat şartlarında hala kalplerinin atıyor olması bile en büyük mucizeydi. Bir an bunun bile bir nimet olduğunu düşündü. Ama gözlerini açıncaya kadar.....
  Bir çimento fabrikası sahası yakınlarında yaşıyorlardı.Yol hızla geçen lüks yönetici arabalarının mecburi yönüydü. Arabadakiler, her gün gördükleri bu manzarayı fabrika kapısına kadar görüp orada da unutuyorlardı. Sadece birkaçı burada nasıl hayatlar yaşandığını aklından geçirir. O da içinde bulunduğu durumun rehavetini tatmak içindir çoğu zaman.Melanet yokluktandır, polis çıkmazdı mahalleden. Oysa araba ile yarım saat bile değil sahil kenarındaki balık restaurantları, bar cafeler..... Görünmeyen bir çizgi vardı. Birbirinin tarafına geçirmeyen hiçbir şeyi.
  Kader değildir ama küçük kadın farkındadır çizginin öbür tarafının. İki mor,biri yırtık biri ezilmiş iki koltuklu küçücük berberin çırağı da. Kırık camdan göz atar ona bakkala giderken arkada buluşalım diye. Söz vermişlerdir birbirlerine bir yolunu bulup kurtulacaklardır çimento tozundan. Çırak zeytin dalı gibi zayıf, soluk benizli,  kirpikleri gözlerini solda sıfır bırakan delikanlıdır.
 Kız çoktan beridir kaçmak için plan yapmakta, ancak kardeşi bir hayalet gibi gözlerinin önüne geldiğinde ona kıyamamaktadır. Her kaçışın içinde bulunan esaret, gizliden gizliye elini kolunu bağlamış,  ama içinde büyüyen çiçeği sulamaktan başka bir işe yaramamıştır.
 Geç vakit babası söz verdiği halde ortalıkta görünmüyordu. Kader onu sayıklayarak şiltenin üzerinde minik elleri bacaklarının arasında sızmıştı. Küçük kadın biraz sonra haykırarak birinin bahçeye girdiğini duydu. Gelen bulaşıklara çarpmış, şangırtılar aç köpeği uyandırmıştı.Kaderi uyandırmadan şiltenin üzerinden uyuşmuş ayaklarını kaldırmaya uğraştı. Kapıyı açmasına gerek kalmadan babası kapı denen nesneyi iterek kırmıştı. Buz gibi hava içeriye değil yüreğine doldu küçük kadının. Donmak üzere olduğunu hissetti.
  Babasının her yeri kan içindeydi. Kavga etmişti. Ya da alkolden arabanın altında kalmıştı.Kim bilir ! Bu arada ne yapması gerektiğini düşünüyor. Kapıya yığılan babasını nasıl içeriye  alacağını kestiremiyordu. Neyse ki Kader hala uyuyordu. Belli ki çimento tırları onu gürültüye iyi alıştırmışlardı.Bir süre sonra babasının ılık su ile yaralarını temizlemiş. Sayıklamalarını dinlemekteydi.
-Hayır kızımın kaderi benim gibi olmayacak ona dokunama…...gibi
 Anlam verememişti. Ardından cama atılan taş sesleri duydu. Camdaki kumaşı araladığında berberin çırağını gördü. Babasının sızdığından emin olduktan sonra bahçeye çıktı.Berber çırağı;

-Hemen buradan kaçmalıyız yoksa sana kötü birşeyler yapa.......
 Kız neler olduğunu anlayamamıştı ki berberin çırağının yerde yattığını gördü.İki iri yarı adamdan biri köpekle ilgileniyor biri berberin çırağını hallediyordu..Birden iri kıyım olanı kızı elinden yakaladı ve kuru otların içine fırlattı. Zaten buz gibi olan teni neredeyse bir cam gibi parçalandı.düştüğü yerde. Karanlıkta bir nergis gördü yıldız gibi. Belki de Narcissus onu deresinin yatağına almıştı tek beğendiği kız olarak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder