Kan damarlarına benziyorlar. Dört köşeden gelen insanlar ve arabaları, hurdacı ve oturduğum bahçeyi talan etmiş yeniden düzenlemeye girişmiş adamlar. Kornalarını çalarak yol istiyorlar. Yetişmek için. Belki de insan hep varacağı yere vardığında varmış olmuyordur, kim bilir. Öyle değil ise niçin hep acele ediyoruz, kim bilir.
Tüm renkleri içime sindirmeye çalışıyorum. Teyzemin çingene pembesi şalvarından, peşmürde hurdacının beyazlaşmış sonra da kirden griye yapışmış saçını, yerde çürümüş, defalarca ezilmiş muz sarısını. Genç bir kız, kulağında kulaklığı, yürürken gülümsüyor, gülümsüyorum. İçim ılınıyor. Sağa doğru kafamı döndürdüğümde hep aynı adamla karşılaşıyorum. Bana bakıyor olsa gerek, o tarafa bakmamaya özen gösteriyorum. Hoş değil hissettirdikleri yüzünün. Dolmuştan inen genç bayan, tek elinde bebeği, bebek arabasını açmaya çalışıyor, ancak çantası olduğu içinde, beceremiyor bir türlü. Ben ona bayağı uzağım. Orada duran erkeklerin hiçbiri el atmıyor seyrediyorlar sakin sakin. Dayanamıyorum olduğum yerden koşup yardım ediyorum. Teşekkür ediyor. Yüzüme bakmadan. Biraz gocunuyorum. Tekrar yerime oturmak için geri döndüğümde, adamdan, genç olduklarını anladığım bir çift oturuyor. Kadın göz bebeklerini bile, göz kapakları ile örtecek neredeyse simsiyah olmuş baştan aşağı. Gerçi bir başkasının aklıyla düşünmek, başkasının gözleri ile dünyayı görmek, bunlara alışmış bir kadın olsa gerek. İçim acıyor.
Genelde bu durak varış durağı. Sahil kenarının güzel muhitlerinden gelen güzel ve şık giyimli beyler ve bayanlar, şehrin en yoksul ve el değmemiş yerlerinden gelen saçları jöleli beyler ve şalvarlı bayanlar burada buluşuyor, randevusuz. O anda bunları görüyor ve hissediyor olmanın huzurunu içimde hissediyorum. Bulmacanın tüm parçalarının aslında karmaşık bir halde bir bütün olduğuna tüm kalbimle inanmaya başlıyorum. Bu karmaşanın içinden çıkan düzen ayakta tutuyor dünyayı. Herkesin alıştığı, iyi ya da kötü. Tam da o sırada bir otobüs daha tam da önümde duruyor. Şapkalı bir bey, elli altmış yaşlarında. birilerinin yardımı ile iki basamağı bile zor bela iniyor. Ayaklarında bir problem olduğunu düşünüyorum. Güneş gözlükleri var. O tarafa bakmamaya özen gösteriyorum. Kendini kötü hissetmemesi için. Biraz sonra ise burada kimse yok mu ? diyerek benim yüzümün olmadığı hizada seslendiğini işitiyorum, yanımda olduğu halde. Kör olduğunu algılıyorum. Lütfen biri var ise beni şu köşede bir taksi durağı olacak götürebilir mi ? Derken adamın sıcak yaşlı ellerinden tutmuşum bile. Biraz önce yanımda oturan az önce, iki gencin kasklarını kaçırmayı konuştukları moturun yanında oturan genç polisler, elimden amcayı alıyor. Ben orada sıcak, hafif bir melodinin son notalarını çalıyorum. Tüm o gürültünün içinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder