22 Mart 2013 Cuma

Herhangi Bir Kumsal


Theme adlı parçayı, Yann Tiersen’den  dinleyerek yola çıktı. Yüzünü yıkayıp,  yataktan kalkar kalkmaz, eşofmanını giyip dışarı çıkması, onun kendisini, bir kuş gibi hissetmesine neden oluyordu. Uyanır uyanmaz uçan bir kuş. Uzun, biçilmemiş yeşil otların üzerinde, kaygısızca kanat çırparken, bir de denizin tuzuna bulaşayım derken, kanatlarını süzüp, dalgalardan ıslanmaya çalışan bir serçe. Devamı var,  ama olmayan bir masal, her gün yeniden yazıldığı için, tahmin edilemeyen, kalemin bile kıskandığı,  çiçeklerin imrendiği, kuzuların ve keçilerin iç çektiği, gökyüzünün ise gurur duyduğu, gökkuşağının sevdiği…………..
 Yolda işine yarayan ne bulursa, toplardı. Keskin bir dalganın hediyesi, bir palmiye parçası, meyvalık olabilir ya da saksılık, içilmiş cola ya da bira kutuları duvara yapıştıracağı küçük kelebeklerin ham maddesi, rengarenk hayal bile edemeyeceğiniz. Kocaman,  küçük,  minik, beyaz,  siyah,  gri deniz taşları, onları, tuzdan uzak tutma pahasına koparılmış bir parça denizden eve taşınmış, özgürlük taşınır mı ? Bir martı ölmüş, sahilde, kumlar onu örtmeye çalışmış, ama becerememiş sabaha kadar saklamayı ,  bir fotoğraf ondan sadece, artık asla ölmeyecek en azından ben ölünceye kadar, anısı.        
 Yeni inşa etmeye başladıkları, bu köhne, ama gelişmeye açık ! sahilde cafe veya  restaurant olacağını tahmin ettiği, derme çatma binanın, neyse ki ağaçtan kapısı şimdiden kilitle demirlenmiş. Sanki deniz manzarasına yasak koyarmış gibi. Belediyeye attığı nice maillerin laneti üzerinize olsun, bu kadar çok katlı binayı, bu sahile dikenlerin kabusları da bu kadar uzun olsun.
 Yaşamlarını koşmakla uzatacak nice sebep bulan insan, sahilde, kimi beton kulvarda kimisi kumlanma ihtimalini göz ardı edecek kadar cesur ya da hınzır dalgalardan ıslanmayı şimdiden kabul etmiş. Çakıl taşları, çoğu dalgaya kurban gitmiş. Kum, onları bir sonraki sezona saklamak için ısrarcı. İskele, balıkçı arkadaşlarına ilham verir gibi parlıyor, güneşin projektör gibi yaydığı süzme ışıklarda. Onları, hayal kırıklığına uğratmayacağına dair söz verir gibi verimkar. Balık dinler mi ki verilen sözü….
 Bir grup köpeğin, akşam ki çete savaşını umursamaz tavırları ile birbirlerini yalarken, aynı zamanda kumda tepişmeleri,  her şeye rağmen nefes almalarının verdiği hazdan başka ne olabilir ?
 Ayak sesleri, kumda, bu kadar belirgin olabilir mi ? Yoksa gözlerinin keskinliği mi onları bu kadar hareketli ve çabuk yapan. Yengecin ayaklarına taktığı teker mi yan yan gitmelerini sağlayan, sahtekar bir adamın köşeyi dönmesi gibi.
 Gülümseyerek dinlediği, Mon vieux Lucien/Editf Piaf kulağında çalarken,  iskeleden balıkları doyurmakla uğraşan kızının, sinirli balıkçıların, öfke dolu bakışları içerisinde, onlara hırsız martılarla beraber neredeyse dil çıkarıyorlardı. Sadece hafızasına kazımakla yetindi, resmedemedi. Sitenin önündeki, kocaman dijital termometre 20 dereceyi 200 derece gösteriyordu. Hava sıcaklığı değil, oradaki mutluluğun göstergesi olsa gerek diye düşündü. Evet ateşinizin yükseldiğini anladığınız gibi, mutsuz olduğunuzu anladığınızda da bir mutluluk ilacı almak gerekmez miydi ?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder