Theme adlı parçayı, Yann
Tiersen’den dinleyerek yola çıktı. Yüzünü
yıkayıp, yataktan kalkar kalkmaz,
eşofmanını giyip dışarı çıkması, onun kendisini, bir kuş gibi hissetmesine
neden oluyordu. Uyanır uyanmaz uçan bir kuş. Uzun, biçilmemiş yeşil otların
üzerinde, kaygısızca kanat çırparken, bir de denizin tuzuna bulaşayım derken,
kanatlarını süzüp, dalgalardan ıslanmaya çalışan bir serçe. Devamı var, ama olmayan bir masal, her gün yeniden
yazıldığı için, tahmin edilemeyen, kalemin bile kıskandığı, çiçeklerin imrendiği, kuzuların ve keçilerin
iç çektiği, gökyüzünün ise gurur duyduğu, gökkuşağının sevdiği…………..
Yolda işine yarayan ne bulursa, toplardı. Keskin
bir dalganın hediyesi, bir palmiye parçası, meyvalık olabilir ya da saksılık,
içilmiş cola ya da bira kutuları duvara yapıştıracağı küçük kelebeklerin ham
maddesi, rengarenk hayal bile edemeyeceğiniz. Kocaman, küçük, minik,
beyaz, siyah, gri deniz taşları, onları, tuzdan uzak tutma pahasına
koparılmış bir parça denizden eve taşınmış, özgürlük taşınır mı ? Bir martı
ölmüş, sahilde, kumlar onu örtmeye çalışmış, ama becerememiş sabaha kadar
saklamayı , bir fotoğraf ondan sadece,
artık asla ölmeyecek en azından ben ölünceye kadar, anısı.
Yeni inşa etmeye başladıkları, bu köhne, ama
gelişmeye açık ! sahilde cafe veya
restaurant olacağını tahmin ettiği, derme çatma binanın, neyse ki
ağaçtan kapısı şimdiden kilitle demirlenmiş. Sanki deniz manzarasına yasak
koyarmış gibi. Belediyeye attığı nice maillerin laneti üzerinize olsun, bu
kadar çok katlı binayı, bu sahile dikenlerin kabusları da bu kadar uzun olsun.
Yaşamlarını koşmakla uzatacak nice sebep bulan
insan, sahilde, kimi beton kulvarda kimisi kumlanma ihtimalini göz ardı edecek
kadar cesur ya da hınzır dalgalardan ıslanmayı şimdiden kabul etmiş. Çakıl
taşları, çoğu dalgaya kurban gitmiş. Kum, onları bir sonraki sezona saklamak
için ısrarcı. İskele, balıkçı arkadaşlarına ilham verir gibi parlıyor, güneşin
projektör gibi yaydığı süzme ışıklarda. Onları, hayal kırıklığına
uğratmayacağına dair söz verir gibi verimkar. Balık dinler mi ki verilen sözü….
Bir grup köpeğin, akşam ki çete savaşını
umursamaz tavırları ile birbirlerini yalarken, aynı zamanda kumda tepişmeleri, her şeye rağmen nefes almalarının verdiği
hazdan başka ne olabilir ?
Ayak sesleri, kumda, bu kadar belirgin
olabilir mi ? Yoksa gözlerinin keskinliği mi onları bu kadar hareketli ve çabuk
yapan. Yengecin ayaklarına taktığı teker mi yan yan gitmelerini sağlayan,
sahtekar bir adamın köşeyi dönmesi gibi.
Gülümseyerek dinlediği, Mon vieux Lucien/Editf
Piaf kulağında çalarken, iskeleden balıkları
doyurmakla uğraşan kızının, sinirli balıkçıların, öfke dolu bakışları
içerisinde, onlara hırsız martılarla beraber neredeyse dil çıkarıyorlardı.
Sadece hafızasına kazımakla yetindi, resmedemedi. Sitenin önündeki, kocaman
dijital termometre 20 dereceyi 200 derece gösteriyordu. Hava sıcaklığı değil,
oradaki mutluluğun göstergesi olsa gerek diye düşündü. Evet ateşinizin
yükseldiğini anladığınız gibi, mutsuz olduğunuzu anladığınızda da bir mutluluk
ilacı almak gerekmez miydi ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder