29 Mart 2013 Cuma

İyi Kötü Ve Çirkin


 Kalem ve ben, ne yazacağımızı, kafa kafaya vermiş düşünürken, kızımın günlüğünü karıştırmak geldi aklıma. Tabi ki, kendi günlüğü değil, benim onun hakkında, hamileliğimden beri tuttuğum günlüğü. Bir anekdot gözüme çarptı. Ben, sizinle, şu an üzerinde çalıştığım, bir film senaryosu haline getirilmiş, bu kısmını paylaşmak istiyorum.
 Sahne, televizyon ekranında, oynayan bir çizgi film ile başlıyor. Anne, baba ve çocuklar, çocuklardan biri mama sandalyesinde, hep beraber seyrediyorlar. O sıra, abla yemeğine ara vererek,
-ABLA; Anne, arada sırada kötüler kazansa heyecanlı olmaz mıydı?
-ANNE; Bilmem belki de !
-ABLA; Baba, kötüler kimlerdir ?
-BABA; Kötülük  yaptığı için önce kazanan, ama eninde sonunda kaybedenlerdir ?
Anne ve baba bakışırlar. Kendi söylediklerine bile, kendileri inanmadığını belli eder gibi, acı acı gülümseyerek.
ABLA(40 yaşında) ANLATIR : Onların, benim için, o an, ne düşündüklerini, şimdi anlayabiliyordum. Kötülerin, her zaman kazandığı bir dünyaya, beni getirmekle, zaten kendilerini suçlu hissediyor olabilirlerdi. Bunu anlayabilirdim. Ama gerçeği, daha ne kadar saklamayı düşünüyorlardı. Zaten, daha o zamanlar, okulda, onların anlatmaya korktukları, dünyanın küçük bir düzlemindeydik.
 Ekran bulanıklaşır ve bir sabun köpüğünün içinden, kamera okula kayar……….
Herkesin kötü kavramı kendine göredir. Kızımın kötü kimdir sorusuna gelen cevaplar ise şöyleydi; küçükken, annesiyle babasının yeterince kulağını çekmediği için, içindeki çocuksu bencilliği büyütüp geliştiren insanlar, kapitalist rejime ayak uydurmuş  kan emiciler, bizden çalmak ya da zorla almak isteyen herkes, yaşlılara, engellilere saygı göstermeyenler, çiçeklere zarar verenler, hayvanlara iyi davranmayanlar, onlara eziyet edenler, yalan söyleyerek, karşıdakilerini üzenler. Son bir görüşte ise kötülük; yerine, zamanına ve konusuna göre, işaret zamirleridir; ben-sen-o-biz-siz-onlar. Yalnız biri de olabilir, bileşkesi de…….
 Bence ise, kötü bir sıvıdır, hangi kaba koyarsan koy, şekil alan. Kötülük ise, o kaba verdiği zarar. O yüzden, her kötünün, hala tüm iyi niyetime dayanarak, kendi kabına zarar verdiğinden bahsediyorum. Asıl korkulacak olan, kabından taşan kötülüğün, aktığı yerde çimlenmesine izin verilmesi. Bunun için, verilen cezaların, yeteri kadar caydırıcı olması ve olumsuz hiçbir hareketi, özendirici bir tavır içine girilmemesi gerekir.  Hepimiz, çocuğumuzun içinde bulunduğu zor durumdan kurtulması için, oradan kaçması veya diretip kavga etmesi ya da pasif kalması seçeneklerini kafamızdan geçiririz.. Bu üçünden birini seçerken, mantığımızdan çok kalbimizle hareket ederiz. Peki, günümüzde,  otoparkta kalp krizi geçiren birinin, saatlerce oradan geçenlerin, meraklı bakışları içerisinde, yardım edecek birini beklemesini neye bağlıyorsunuz. ? Ya da İstanbul’un merkezinde, yankesicilerden kaçan bir kadının, Üsküdar’da taksiye binip, canını kurtarmak isterken, taksicinin, kadını, benim başımı belaya sokacaksın diyerek aşağıya atmak istemesine ,  ya da ambulansın açtığı yolu izleyerek, arkasından gitmeye çalışıp, yarım saatlik yolu, yirmi dakikaya düşürdüğü için sevinen birine  ?Tüm bunlar, doğuştan kötü ya da umursamaz  olamaz değil mi ? İşte bunların çoğu, o kaptan akan, kötülük virüsüne bulaştırılmış insanlar. Bu, gelecek filmlerindeki, makyajla oluşturulmuş görsel çirkinliğin, makyajsız içsel versiyonu. O filmleri seyrederken, kendinizi, o sahneler içinde hayal ettiğinizde, kurtuluşunuz, sinemanın karanlık salonundan çıkmak olabilir ya gerçek hayatta ?
'Bir millet uyuyorsa, onu kolaylıkla uyandırabilirsiniz. Fakat bir millet uyumuyor da uyuyor gibi yapıyorsa, onu asla uyandıramazsınız.' Indria Gandhi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder