27 Aralık 2012 Perşembe

2013,2012,2011,2010.....

 Neden ileriye gitmek artmak, çoğalmak, yükselmek, büyümek anlamına geliyor da, geriye gitmek azalmak, düşmek, küçülmek anlamına geliyor? Değişim, olumluluk mudur ? Yoksa sadece bir tarafın iyimserliği mi? Önemli olan kavramlar arasındaki uyumluluk değil. Vurgulamak istediğim, kavramların içindeki boşluktur. Bu boşluk ise, bilinmezden gelinerek, başka şeylerle doldurulmaya çalışılırsa, durumun vehameti kıyametin      ta kendisidir. 21.12.2012 kargaşası da, bu içi doldurmaya yarayacak elyaf malzemelerden biridir. Lütfen, kendimizi ve etrafımızı, yeni yılda daha çok sorgulayalım ki, bize gerekli olan asıllar dolaşsın etrafımızda, içi boş baloncuklar değil. Bu küçük nottan sonra bu yılın bana söylettiklerini anımsamak istedim sizlerle.
- Hayatın kendiliğinden gelme özgürlüğüne karşın, sonradan hapsolmuş hayatımızın içinde özgürlüğü keşfetmek, kaybedip bulduğumuz nice şey gibi sevindiriyor bizleri.
 - Ortada bir an önce toparlamamız gereken bir şeyler var, çorap söküğü gibi giydiğimiz kazak gitgide küçülüyor.
- Hayatın içine sığmayanlar, kitapların içine sığabilirler.
- Yalpalayarak giden at ya sakattır ya da hasta!! Nasıl olsa ölecek!! Eğer bunlardan hiçbiri değilse, neden hayatı, adı gibi yaşayamıyoruz ? Hemen bir ayna bulun ve yaşayanın siz olduğuna karar verin.
- Önemli olan da o zaten, boş versene sen, mutluluğu, değişiklikte arayanlar, hep başladığı noktaya dönen insanlardır.
- Bol bol resim çeksinler. Cansız hatıralar, zamanın en kuvvetli düşmanlarıdırlar.
- Acılar yalnız olduğunuzda çıkan hayaletler gibidir. Asla yalnız bırakmayın onu.
- Parmağındaki yüzük izine baktı. O bir selin bıraktığı yıkıntılara benziyordu.
- Kırgınlık, yapıştırılması gecikmiş bir vazoya benzer. İhtiyacın olduğunu düşünmediğinde yapıştırmak da gelmez aklına, içine çiçek bulduğunda ise, çiçek soluncaya kadar ya vazo yapışmaz, ya da yapıştırıcı bulamazsın.
- Gerçek sadece fotoğraflarda görünmeyen, ama değiştiğini bildiğimiz her bir şeyin  öldüğü ise, yaşam denen kabuğun içinde kalan sadece çekirdek midir ?Ölümden değil, yaşamdan korkmak lazım o halde; onun için cesaret ister asıl….
- Bu memleket insanının, öbür tarafta varsa, cezalarının hafifletilmesi, burada da erken emekli olması gerekir.
- Dağıtmadan hissettiklerini, harcamadan sağa sola, tek sözle özetle, bir namlunun kurşun fırlatması gibi.
- Hayatta dayanamadığım şeyler, kahvenin fincanda kalan köpüğünün, içilemeyen tarafı.
- Çocuğun, ilk kelimelerini anlamak için gösterilen gayret üstü çaba, niçin, aynı çocuk, sular seller gibi konuştuğunda saklanır.
- Bir daha yaşayamayacağın bir şey için  “ehhh  işte idare eder” demek delilikten başka nedir ki ?
- Ölüme üzülme, ölene acıma, ruhsuz yaşamak ne kötüdür ki onu düşün.
- Veda, sonu merak edilemeyen bir  filmdir.
- Güneşe bakıyorum, ama gölgede kalmış kısmım üşüyor.
Hoş geldin yeni yıl bırakacakların ve alacaklarınla.

25 Aralık 2012 Salı

Feminist Bir Anayasa, Bir Mayın, On Kız

Moğol istilasından ABD işgaline uzanan bir ülke, tarih; Ocak 2004, dünyanın en feminist Anayasası’nın kabulü ile kadın haklarının anayasal koruma altına alınması , kızların kocaya satılmasına, erkeğin aile içinde kadına hakimiyet kurmasına, zina ve fahişelik nedeniyle kadınların katledilmesine göz yuman bir sistemin ortadan kaldırılması. Anayasa ile tüm çocuklar için zorunlu eğitim şart koşuluyor. Önceleri Sovyet işgaline karşı, ülkedeki bağımsız feminist örgütlerin en eskisi olan RAWA(Afganistan Kadınlarının Devrimci Birliği), bir tepki olarak gizli okullar açmıştı. Kabul gören bir gerçeğe, göre okur yazar olan insanların, ancak haklarını koruma ve talep etme  istekleri ve zorlamaları olacağından, okur yazar oranını artırmak, işi tabana yaymanın anahtarıdır. Nitekim, Taliban yönetimi zamanında, eğitimin altı yıl süreyle tamamen durdurulduğunu düşündüğümüzde (sadece dini ve şeriat eğitimi dışında), ilerlemenin  ne masalsı bir yolculuk olabileceğini tahmin etmek, hiç de zor değil.
 Yıl Aralık 2012, Afganistan’ın birçok bölgesinde okul bile yok.  Olanların hala bir kısmında ise sadece dini eğitim verilmektedir. Bu, diğer hakların temininde ne kadar az yol alındığının bir kanıtıdır. Gerçi, çadırlarda bile eğitim vermeye gönüllü öğretmenlerin varlığı, her zaman göz doldurmaktadır. Ancak yaşanan uzun süreli kaos ve savaşlar eğitimde istenilen düzeye gelememenin sebepleridir. Güzellik başa beladır. Afganistan’ın sahip olduğu Türkmen doğal gazı , Rusya, Hindistan ve Çin ittifakına karşın jeostratejik önemi, onun medeniyet düzeyinde her alanda aslında geri bırakılmasının kaynağıdır.
 Şarbat Gula, hepinizin hatırlayacağı üzere, National Geographic dergisinin 1985 yılı Nisan  kapağında yayınlanan meşhur Afgan kızı, 2002 yılında başka bir Nisan ayında yayınlanmak üzere fotoğrafı çekildiğinde, önce veya sonra hiç fotoğrafı çekilmemişti. Sovyet- Afgan savaşı sırasında öksüz kalan bu kadın, Afgan direnişinin sembolü haline gelmişti. Olması gerektiği gibi. Her Afgan kadını gibi onunda film gibi bir hayatı olmuştu. Çoğu mülteci kamplarında geçen bu hayat, diğer kadınları da temsilen belgesel olarak da çekilmişti.
  Gülnaz ise çoğunuzun bilmediği, ismini bile belki duymadığı bir kadın 2012 Ocak ayında BBC den haberi çıkmış bu kadın, bu genç kız , kocasının kuzeninin tecavüzüne uğradıktan sonra kadın koğuşuna kapatıldı. Orada hamile olduğu anlaşılınca, ortaya işlenen suç çıktı. Polis Gülnaz’ı ve tecavüzcü akrabayı tutukladı. Afgan yasalarına göre “zorunlu zina” kapsamında  Gülnaz 12 yıl hapse mahkum oldu. Ama tepkiler sayesinde affa uğradı. Dışarı çıktığında ise törelerin, insanların acılarından daha önemli olduğu bu bölgede, eğer evine dönemezse yani tecavüz eden kişi onunla evlenmez ise veya yüklü bir başlık parası vermez ise, namusu temizlenmeyecek ve hayatı tekrar tehlikeye girebilecek olduğundan, ona başka bir hayat için  yardım toplandı.
 Seher Gül, yine BBC de haber olmuş bu kadın, 4500 dolara bir adamla evlendirilmiş, aylarca mahzende kilitli tutulmuş, aç bırakılmış, kocası ve kayınları tarafından işkenceye maruz kalmış bırakılmıştı.
 Bu örnekler, sadece basının ulaşabildikleri, ya diğerleri….Kapalı kapılar ardında, gözlerden uzak yaşanılanlar. Yıl Aralık 2012 , odun toplamak için, mayın dolu araziye gönderilen ,birinin mayına basması sonucu ölen, on kız çocuğu gibi, Nazım Hikmet’in şiirindeki gibi
 Ölü çocuklar büyümez


13 Aralık 2012 Perşembe

Bir Kadının Vasiyetnamesi



Bu satırları okuyorsanız, ve tanışmamışsak, benimle tanışma şansını kaçırmışsınız demektir. İnşallah buraya geldiğinizde artık; demem de hoş kaçar mı bilmiyorum. Beni görmek değil de,  hissetmek için ruh çağırmanız gerekebilir. Küçük bir vasiyetname ile benden sonraki hayatın en azından ben varmışım gibi devam etmesine yardımcı olmak istiyorum. Ne de olsa hayat devam ediyor.
 Çocuklarımın sevdiği yemekleri sık sık yapmanızı arzu ediyorum. İlk göz ağrı olan, lahmacuna bayılır. Ben de onlara fındık lahmacun yaptırıyorum ki daha çok kıyma yesinler. Terbiyeli köfteye ise ikisi de biter. Özellikle içine küp küp patates ve havuç koyarsanız parmaklarını da yerler. Mantı olmazsa olmazları olsun lütfen. Yalnız yoğurtsuz ! Ha bir de bol bol balık ve fırında soğan.
 Geceleri,  büyük kız babasıyla, ufaklık benimle yatardı. Onunla beraber yatma şerefine ererseniz, hazırlıklı olun uyuyuncaya kadar size “çeni çeviyorum ve iyi çeçeler” diyecektir. Ona sıkılmadan aynısını tekrarlayın, bazen yüzlerce kez söylüyor çünkü. Yanınıza mutlaka pelüş zuzu’yu alın. Onu uyutuyormuş gibi yaparsanız,  uykuya dalma süresi, biraz kısalabilir şanslıysanız. Yoksa ondan önce siz, uykunun geniş kanatlarına düşebilirsiniz. Büyük kıza gelince, mutlaka kısa kol tercih edin yatarken kendinize pijama olarak. Yoksa kolunu, kolunuzdan sokacağından, kazağınızın kolunu genişletebilir.
 Sık sık geniz akıntıları olur o yüzden, kışın bol bol deniz suyu spreyini ihmal etmeyin.
 Birbirlerine kızmalarına izin verin, ama asla küs durmalarına müsaade etmeyin. Küslük, süt gibidir. Bir kesildi mi; daha ne yoğurt olur ondan, ne de muhallebi.  Anılarını saklamayı öğretin. Onları, hayat telaşı içinde biriktirmeleri, aslında zamanın ne kadar çabuk aktığını hissetmelerine yardımcı olacaktır. Bol bol resim çeksinler. Cansız hatıralar, zamanın en kuvvetli düşmanlarıdırlar. Her ikisi de saatini tam öğlen on ikiye kursun ki, her çaldığında onlara birbirlerini ve günün yarıya indiğini hatırlatsın. Aslında ömrün.
 Her sabah, mutlaka kimseler uyanmadan erken saatlerde yürüyüşe çıksınlar. Dünyanın kendileri için döndüğünü, bu yüzden onu doyasıya yaşamaya, mecbur olduklarını hissetsinler. En çok sevdikleri parça ile ilk adımlarını atsınlar güneş doğarken. Yavaş yavaş aydınlanan gökyüzünü seyrederken, yeniden doğsunlar küçük bir bebek gibi. Ondan sonra küçük bir bebek olmamanın, ama genç bir kalbe sahip olmanın tüm nimetlerinden yararlansınlar.
 Günlük tutsunlar, sevdiklerini de sevmediklerini de yazsınlar, ama saklamasınlar ya da kilitlemesinler, kitaplıkta dursun, herhangi bir kitap gibi. Bir de not defterleri olsun, yanlarında taşıdıkları, her yıla ait. Geri dönüp üç yüz altmış beş gün mü yoksa ü ç y ü z a l t m ı ş b e ş gün mü ? Yaptıklarına bakarak değerlendirebilsinler.
 Her an müzik dinlesinler, kulakları hep çınlasın müzik, dünyadır.
 Yapacakları işi mutlaka sevsinler. Belki iş arkadaşlarını sevmeyebilirler, ama bu işi ve işyerini sevmemek için bahane olmamalı. Siz, onları hayatınıza kötü olarak dahil etmek istemezseniz, size kanserli hücreleri bulaştıramazlar. Etrafları bunlarla dolu olabilir. Derin nefesler alarak onları kafalarından uzaklaştırsınlar. Ama onları, sinirlendirmelerine asla müsaade etmesinler. Taşıdıkları makineyi, vücutlarını yıpratmasınlar. Ona çok iyi baksınlar.  Elde dikilmiş, has ipek bir elbise gibi. Asla onu gücendirmesinler, güzel şeylerle doyursunlar karnını. Bol bol balık ve sebze yesinler. Hiç tatmadıkları tatları, tatsınlar sık sık . Uzak ülkeleri müsaitlerse,  bol bol gezsinler, gezemeseler  de onların kültürlerini, dillerini öğrensinler. Arkadaş olsunlar onlarla. Dünyanın ne kadar kalabalık ve çeşitli olduğunu görebilsinler ki, ufukları hiç ulaşamayacakları yerde olsun. Etraflarında,  genelde hep onlardan,  daha kültürlü, yetenekli insanlar olsun ki hiç kendilerine yetemesinler,  hep üstüne ekleme ihtiyacı duysunlar.
Babanıza gelince. Onu çok sevdiğimi söylemek şu an için gereksiz. Bence sevgi yaşarken gösterilmeli, aksi takdirde ne anlamı var ki. Mutlaka, hayatına başka birinin girmesini sağlayın. Acılar yalnız olduğunuzda çıkan hayaletler gibidir. Asla yalnız bırakmayın onu.
 Ha birde mücevher kutusunun altında dört  tane büyük altın var. Unutmasınlar. Dar gün için mutlaka bir yerde para biriktirsinler. Ama kimse bilmesin. Onlardan başka.