18 Aralık 2015 Cuma

AZ KULLANILMIŞ GELECEK

Yıllar geçtikçe, kadın ve erkek evli olmanın, bayat bir ekmek gibi olduğunu, birlikteliğin, ancak buzdolabına konularak daha uzun bir süre sorunsuz sürdürülebileceğini öğrenmiştir. Bu bir çocuğun emeklemeyi öğrenmesi ya da uçmasını annesinden görerek öğrenmesi gerektiğini bildiği gibi, hissedilebilecek bir yetenektir. Yaramaz hayat, oyununu oynamış, kurbanlarını ilkel kurallar çerçevesinde sıkıştırmış, gitmeleri gereken yola koymuştur. Bundan sonra olanlar, sıradan, hepinizin bildiği şeylerdir.
 Hayatlar, boncuk gibi dizilirler birbiri ardına. Çoğu zaman, birbirini taklitten öteye gidemezler. Sürekli Paris’e ya da İtalya’ya gitmek isteyen insanlar topluluğu gibi.
 Size özgü olmak, mutluluğun kendisidir. Siz farkında olmasanız da Julıa Roberts’ın parfümünü kullanıp, Brad Pitt gözlüklerinden takıyor olmalısınız. Reklamların stratejileri, size o ürünü tanıtmaktan öteye geçiyor. Ve bilinçaltından o ürünleri kullananların, ürünü sunan insanlar gibi olacağını taahhüt ediyor.
Müzikle az buçuk  ilgisi olan bir insan, iki sanatçının, aynı besteyi, aynı notaları  farklı çaldığını bilir. Çünkü sanatçının kendine has bir tarzı vardır.
 Size ait bir hayat istiyorsanız kendi tarzınızla yaşayın. Ancak bu sayede az kullanılmış bir geleceğiniz olur.


15 Aralık 2015 Salı

YILIN KADINI


Yılın kadını olamasanız da üzülmeyin. Sizi bekleyen mansiyon ödüllerini takdim etmekten memnuniyet duyacağım.
 Birinci mansiyon ödülü; gece gündüz dayak yememeye çalışan, bunun için titizlik gösteren kadınlara verilecektir. Ödülünüz, yüzünüzün gözünüzün mor olmasını engellemek bir yana psikolojinizin de bir sonraki dayağa kadar dinç kalması olacaktır..
İkinci mansiyon ödülü; otobüslerde, dolmuşlarda tek kalmamaya özen gösteren bunun için SMS ‘ler kullanan, yanında biber gazları taşıyan kadınlara gidecektir. Ödülü ise ölümcül tacizlere maruz kalmamak ve hayata devam edip korunmayı sürdürmek olacaktır.
Üçüncü mansiyon ödülü; sevgililerini seçmekte başarılı kadınlara verilecektir. Ödülü ise sevgililerinin öfke nöbetlerine girdiğinde yapabileceklerinin sınırı olmayan kötülüklerin ölüme varan yolundan gitmemek olacaktır.
Onur ödülüne ise , eşine destek vermek için kendi kariyerinden özveride bulunan, ama ilk günlerde tavan yapmış bu önemli hadisenin, zaman geçtikçe önemini yitirmesine ek olarak, başarısızlık olarak adlandırılması değer bulunmuştur.
Bu değerli kadınları kutluyor. Ve sayıları binleri bulan bu kadınların hepsini tebrik ediyorum.


19 Kasım 2015 Perşembe

SU TERAZÎSÎ



 Kimimiz her şeyi unutmak ister, kimimiz hiçbir şeyi unutmamak.

 Hepimiz özünde yarına bırakılacak şeyler için yaşıyoruz. Doğurduğumuz çocuklar, yarattığımız sanat eserleri, yaşlanmaya ve yok olmaya mahkum bizler için geleceğe tutunma ipleridir. Bu iplere bağlı kuklalar gibiyiz. Onlar bizi yönlendiriyor. Kuklalarımızın ne kadar gösterişli olduğu ile övünüyoruz birbirimize sırıtarak. Zamanın geçmekte olduğundan haberdar olduğumuzun bilincinde olarak yapıyoruz bunu. Neredeyse ölüm dozunda alınmış bir uyuşturucu müptelası nahoşluğunda unutmak istiyoruz, zamanın nasıl geçtiğini.  Geldiğimiz yerin şamatasının ve bir zamanlar bize ulaşılmaz görünen dorukların üstünde olmak, su serpiyor yüreğimize, ferahlatıyor bizi, ta ki çocuklar evden uzaklaşıncaya, yazdıklarının üzerine bir sürü başkalarının yazdıkları birikinceye, duvardaki tablonun altındaki rengin, etrafındaki renkten gizlendiği tarihe kadar.

 Film setlerinde yaşıyoruz. Bizim filmlerimiz çok daha uzun ve yönetmeni herkese tanıdık. Anladığınız üzere herkes kendi filminin yönetmeni. Hayatına müdahaleye izin vermek zorunda kalan, buna alışmış, başka türlüsüne cesaret edemeyenden ya da aksinin olabileceğinden haberi bile olmayandan bahsetmiyorum. Onlar, kendi var olmayan hiçliklerini hatırlamak için çırpınıp dursunlar. Gerçek ile görünen arasındaki denge, su terazisi kadar hassastır. Ama arasında 360 derece fark vardır.

18.11.2015

12 Kasım 2015 Perşembe

TUTKUNUN ALFABESî




İnsanları ayakta tutan tutkularıdır. Kolera’ nın bir mikrop olduğunu anlamak, tutkulu bir doktor sayesinde mümkün oldu. La folia gibi, üç yüz yıl etkisini sürdüren bir müzik akımı, ona günlerini heba eden besteciler eliyle uzun yaşadı. Tutku, kötülüğü de içerir. Şehvet, intikam ve öfke tutkuları insanları yıllarca hapsetmiştir. Bu sebeple insanlar haksız yere ölürken, tutkular hep serbest kalmıştır. Tutku, devamlılığı sağlarken, gelişme ve ilerlemeyi de beraberinde sürüklemelidir. Hayatınızdaki tutkuları, sadece bir hayal ürünü olarak bırakmaya karar vermiş insanlardansanız siz onları geliştirmeyi hayal edecek kadar cesur değilsiniz demektir.

 Tutkuların serbestçe dolaşma kabiliyeti, onların sizde ne kadar süre yerleşik durumda kalacaklarına karar vermekten geçer. Çoğu insan bunun farkında bile olmadığından, elinden uçup giden tutkular, atmosferde dolaşır durur. Boşa giden hayatlardır aslında bunlar. Tutkudur bir ruha şeklini veren, et değil.

Sınırına gelince……Bir tutkuya yol verdikten sonra frene basmak çok zordur. Ya da nerede yavaşlayacağını bilmek. Çoğu zaman işyerlerinde sabahlayan insanların aile hayatlarına baktığınızda tam bir yıkım görebilirsiniz. Herkes John Nash veya Stephen Hawking kadar şanslı olamayabilir. Bu yüzden tutkunuza sahip çıkacak birilerine aşık olmaya çalışın…….

16 Eylül 2015 Çarşamba

ZEUS’UN KIZI ;BİTMEYEN ÖPÜCÜK



ZEUS’UN KIZI ;BİTMEYEN ÖPÜCÜK

Üzerinde öyle ağır bir yük var ki. Bu yükü paylaşacak kapı bulamadıkça daha da artıyor yükün sırtındaki ağırlığı. Ağlamak ya da haykırmak işe yaramıyor, muhatap bulamayınca tuzlu gözyaşları ya da ağzından savrulan sinirli salyalar. Tepkisiz duvarlar gibi bakıyorlar yüzüne. Her şey normalmiş gibi. Hiçbirşey olması gerektiği gibi olmadığı halde. Ama sadece tepki veren, o , deli muamelesi görüyor.  Eline geçen, her biten iş, yaparken ki anlamını taşımıyor yoklukla bütünleşiyor bittikten sonra. Anlamsızlıklar içinde, anlamlı olanı bulma yarışında tek rakip kendisi. Evrenin milyarlarca sistemi içinde, bir küçücük sistem içinde yaşamaya çalışan biz, nasıl bir sirk aynasına bakıyoruz ki bu derece dev görüyoruz kendimizi acaba diye düşünüyor, sabah yüzünü yıkamak için suya elini attığı sırada, ayna ona sırıtıyor arsızca. Her yer kendinizi iyi hissetmenizi sağlamaya çalışan, yüzü tamamlamayıp doksan dokuza satmaya çalışan, böylelikle anlamsız hayatına devam edeceklerle dolu. Böyle bir ortamda yirmi yedi partili oy pusulasının başka ne anlamı olabilir ki ?

1 Eylül 2015 Salı

BOŞLUK

Mutluluk ve umut havuzumun çeşmesini açık bırakmış gibiyim. Sabah kalktığımda, parıldayan son damlayı, bir alkolik misali ağzıma atabilmeyi umut ettiğimde, ayağım kaydı ve boylu boyunca yere serpildim. Artık bitmiş miydi? Ne hiç duymadığım bir müzik, ne de hiç seyretmediğim bir film doldurmaya yetmiyordu. Boşa gidiyordu, bulut beyazları, gökkuşağı zerresine bulanmış yağmur damlaları. Sevgilimin aşk dolu öpüşmeleri kare kare dağılıyordu, sağdan soldan kollarımı açmışım boşluğa, bir araya getirmeye çabalıyorum delice, kan ter içinde. Toplayamıyorum bir türlü sığmıyor avuçlarıma, kum taneleri gibi kayıyorlar arsızca. Bebeklerin haykırışları kesiliyor, sessizlik çok sinir bozucu, bir sis çöküyor birden. Soğuk, iliklerimi bıçaklıyor. Sessizlik dayanılmaz, çıldırıyorum. Görmüyorum, hiçbir şey elimi kolumu sallamaya devam ediyorum. Dövüştüğüm şeyin kokusu, rengi, sesi yok. 22.07.2015

29 Mayıs 2015 Cuma

ADALET KEFARETÎ



 Dünyanın en adaletli yeri neresidir ya da en adaletli şeyi. “Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır.” Vikipedi’de adaletin tanımı böyle yapılmış. Bana göre ise, adalet terazisi denen şey, dünya üzerinde dengede durması en imkansız şeydir, adaleti sağlayanlar da insan olduğu takdirde. Bir insanın duygularından arınarak karar vermesi, ne kadar objektif olabilir. Gerçek anlamda bence imkansız. Neden mi,  açıklayayım, müsaade edin. Bir insanı cam bir fanus içinde yetiştiremezsiniz. Hayatta karşılaştığı her durum, onun görüş ve düşüncelerini etkileyecektir ta ki yaşayış biçimine kadar.

 Ama bir şey var ki, o, herkese adil olarak dağıtılıyor. Kimse onu yargılayamıyor bu yüzden. Kimse satın alamıyor ya da değiş tokuş yapamıyor. Göreli olarak tabi ki. O da,”Zaman”……

 Gelelim, göreli olan tarafına; örneğin mikro dalga fırın kullananlar, sevdikleri yemekleri burada bir dakika içinde ısıtan insanlar, acaba buradan kazandıkları zamanı ne yapmakta ? Ya da ekmek almak için arabayı kullanan nadide kıymetliler, bisikletle ya da yürüyerek gideceğiniz mesafeyi, araba ile jet hızında aldıktan sonra kalan zamanı cebinize mi koyuyorsunuz ? Bütün gün yanınızda stajyer olarak çalışan genç liseliler, koltukta işleri olmadığında uyumadan zor duruyorlar. Onlardan zamanlarını satın almak için neler vermezdim. Maalesef zaman, kendi açısından adil, ama ona davranılan açısından pek adil değil. Onun bundan şikayeti olduğunu sanmam. Ancak tarih, zamanı en adaletli kullananları yazacaktır.

27.05.2015

5 Mayıs 2015 Salı

Opportunist Çocuklar



 Opportünist çocuklar yetiştirmeyin. Bunun da modası geçecek.

Çocuklar yetişkinleri örnek alıyor. Bu doğrudur. Ancak gözlerinin önünde cereyan eden olaylara sizin gibi bakamıyorlar. Aslında bakmıyorlar demek lazım. Çünkü olması gereken de bu. Ama olması gereken olmadığı durumlarda mesela, çocuk üç kişi oynamaya alışmamış. Ve sürekli olarak sonradan geleni dışlayan bir yapıya sahipse veya durup dururken yalan söylemek gereği hissediyorsa anne ve babalarına dönmek gerek. Bu konuda yapılacak çok fazla bir şey olduğunu sanmıyorum. Bunun değişmesi için birkaç neslin devamı gerekir ki, içinde bulunduğumuz durumlarda bu da pek olası görünmüyor. Öyle ise tek bir çare kalıyor. Bu şekilde yetişmeyen çocukların, bu çocuklarla karşılaşması durumunda alacağınız duruş. Beni soracak olursanız her fırsatta onları seyretmeye ve yanlışlarını kulaklarına sokmaya çalışıyorum. Acı tespitim şu ki, bu gibi durumlarda, çocuğun, yanlış yaptığını zaten bilmesi. Bu beni hayal kırıklığına uğratmıyor değil. Ama yine de usanmadan ona,  kendisinin de bir gün üçüncü çocuk olması gerektiğinden, öyle bir durumda kalınca ne yapacağını sorarak, ona empati yaptırmaya çalışıyorum. Ama, eminim kaçamak cevaplar vermeye çalışsalar bile akıllarının bir yerinde benim söylediğim yer ediyordur. Bir gün kızımla oynayan bir arkadaşının, başkası bir arkadaşı ile gezerken, ve diğeri, kızımı çağırmak istediğinde onu boş vermesini söylediğini duyduğumda kendime hakim olamayıp dışarı çıkarak bir arkadaşın böyle davranmasının ancak onun bir arkadaş olmadığını söylemesi demektir dedim. Kız uzak ara bizim evin yakınından bile geçme cesareti bulamadı. Ta ki ben onu görüp yanlışını anlayıp anlamadığını, sorduğumda iki büklüm oluncaya dek. Kendi annesine bile sıkıntısı anlatamamıştı. Peki bir çocuk neden fırsatçı olur. Bu konuda gerçekten ebeveynleri suçlayacağım, çünkü bunun bir suç olmadığını aksine hakkını aramak olduğunu anlatan var. Yazının başında da söylediğim gibi opportünist çocuklar yetiştirmeyin. Bunun da modası geçecek bir gün. O gün geldiğinde ise çocuklarınız ne kendi olacak ne de bir başkası. Bunu hanginiz istersiniz ?

28.04.2015