23 Mart 2020 Pazartesi

TEPETAKLAK DÜNYA CORONA



Bildiğiniz her şey tepetaklak. O sıcacık koltuklarınızda oturup, mısır yerken üç boyutlu seyrettiğiniz filmlerin başrol oyuncusu artık sizlersiniz.
Vaka; Yer: Milano; Yaş 71. Adı Angela.
Angela, Doktor Bruno’ya yalvarıyor. Ölmeden önce sevdiklerinin yüzünü görmesine izin vermesi için. İnsanoğlu kendi yarattığı teknolojinin içine hapsolmuş, Angela, whats up sayesinde sanal olarak veda ediyor. 16 Mart 2020 tarihi itibariyle aynı gün ölenlerin sayısı 368 ile birlikte toplam 1809’a, virüsün bulaştığı kişi sayısı ise 24 bin 747’ye yükselmiş bulunmakta.
Vaka; Yer: İngiltere Parlamento Binası
Edward, “Sürü bağışıklığı” stratejisi ile salgını kontrollü olarak yaymayı ve bu şekilde insanların bağışıklık kazanmasını öneriyor.
Öneri, 203 bilim adamı tarafından çok riskli olduğu için ret ediliyor.
Önlemler teker teker sıralanıyor.
Yaşlılar 4 ay evlerinden çıkmayacaklar
Başkalarının hayatını bilerek riske sokan insanlar gözaltına alınabilecek.
Askerler marketleri koruyacak.
Vaka; Yer: New York Belediye Başkanı Bill de Blasio
Uzun bir sessizlikten sonra basın toplantısında Newyork ‘un atan kalbi tüm eğlence mekanlarının son bir emre kadar kapanacağını. Bu olayın bir savaş zamanı gibi düşünülmesinin kayda geçmesini istedi.
Vaka; Yer: ABD Seattle Kaiser Permanente Washington Sağlık Araştırma Enstitüsü’nde
Corona aşısı klinik çalışmalarının 16 Mart itibariyle başladığını belirtti.
Vaka; Yer: İspanya Madrid
15 günlük ulusal karantina ilan edildi. Lig maçları iptal edildi.
Vaka; Yer: Güney Kore Seul
Günde yaklaşık 26 bin kişi corona testi oluyor. Bu dünyada bir numara.
Vaka; Yer: Türkiye
Umreden dönen 21 bin yolcu, öğrenci yurtlarında 14 gün süreyle karantina altına alınacak.
Yurtdışından Türkiye’ye giriş yapacaklar saat 24.00 kadar girişi tamamlayacaklar.
Okullar tatil edildi.

BALON




Ölüm, herkese aynı acıyı vermez. Elbette onu tanıyan, ona sarılıp, onu koklayan, ona selam veren, ona baba diye seslenen için bir başkadır ölümün kokusu, varlığı.
Aynı balonunun patlamaması için, oynamayan  çocuğun söyledikleri gibi, o patlarsa babam bir daha ölür, çünkü o balonun içinde onun nefesi var. O şişirdi balonu. Diyen kız çocuğunun hayalindekidir tam da ölüm sıfırdır, yokluktur, bir daha olmayacaktır.
Elbette tanımayan biri için yokluk bu kadar içselleştirilmez. Aynı şehit annesinin dediği gibi
-“Helva sizin ocağınızda pişmediği sürece, size tatlı gelir.”
Bir gül çiçeği, yanındaki gül sararıp solunca o da solmaz, yapraklarını eğmez. Bir bitki kadar da tepkisiz olmamak gerekir. Var olan insani duygulardan, Türk geleneklerinden gelen esintilerle bile olsa içten içe bir burukluk hissedilmelidir.
Twıtter’in parmak hızıyla değişen hastag’larine benzedi duygularımızda. Hızına yetişemiyor akıl, duygularımızın. Ya da duygularımız, aklımızın.
Ama filmlerdeki gibi değil ölüm, Takır takır ölen adamlar, ölüm konusunda hissettiklerimizi törpülemiş sanırım.
Her şey bir yana ölüm bir yana ama.
Ben baba olmak istiyordum.
Ben nişanlı idim.
Ben annemi ev sahibi yapmak isterdim.
Ben yeni bir üniversite okumak isterdim.
Ben kızımın ilk cümlesini duymak isterdim.
Ben işyerimi büyütmek isterdim.
Ben babamın mesleğini internete taşımak isterdim.
Ben dünyayı dolaşmak isterdim.
Ben gitar çalmayı isterdim.
Ben çiçeklerle uğraşmak isterdim.
Ben buraya sadece on tane ve sadece bir dilek yazabildim. Devam edemedim.
Sadece onların isimleri yoktu, resimleri yoktu bu dünyada. Kocaman hikayeleri vardı uzayacak……
Ama ölüm herkese aynı acıyı vermez

HAMAM'DA DEPREM




“Black Mirror” ile tanışmam. Akbank “Dijital Yalnızlık” konulu kısa film yarışmasına katılmak istemem ile başladı. Arkadaşım bana Black Mirror adlı dizinin 3.sezon birinci bölümünü seyret istersen belki fikir sahibi olabilirsin dedi.
Keşke demeseydi daha iyi bir şey üretemeyeceğimi anladığım an, kısa film çekme şevkim de kırılmış oldu.
Bir kadın sosyal medya skoru ile havalı bir düğüne katılmak için yola çıkıyor ancak işler kara mizahın yoluna çıkıyor ve istediği gibi gitmiyor.
Kim aynada yansımış gibi “gerçek kadar gerçek” ile yüz yüze geldiğinde bunu kendine yakıştırabilir ki. Kara mizah yıllardır ironiktir. Çünkü ölüm, hastalık ve savaş gibi ciddi durumları mizahi bir dille ele alır. Bu yüzdendir ki sevmeyeni de çoktur.
İncelik ister. Kara mizah yapanlar deyim yerindeyse bıçak sırtındadırlar. İnce çizgiyi aşmadan becerirlerse usta, becermezlerse düşman olurlar.
Acı acı gülersiniz. Kendinizin kendinize itiraf ettiği nadir anlardandır kara mizah. Düşünceye dayandığı halde kendiliğinden özelliği taşır.
Kara mizah yapacak kadar aynaya uzun süre bakabilir miyiz acaba?
Kara mizaha ihtiyacımız var.
Çünkü kara mizah, toplumun kendi budalalıklarına başkaldırmasına yardım eden bilinçli bir tepkidir.
Çünkü dünya kendi çirkinliklerine makyaj yapıp duruyor, buna beton gibi durmanın bir yoludur.
Bektaşi’den alınma bir kara mizahla bu haftayı noktalayalım.
Bektaşi bir hamamda yıkanırken hamamcıya ödemesi gereken bir kuruşunun olmadığını hatırlar ve başını göğe yönelterek şöyle der : – Allahım, bana bir kuruş ihsan et de hamam parasını ödeyeyim! O anda şiddetli bir deprem olur, hamamın kubbesi yıkılır, Bektaşi de herkesle birlikte kaçarak canını kurtarır. Ancak biraz sonra dua eden birisine rastlar, bu adam borcunu ödemek için, Allah’tan 300 altın istemektedir. Bektaşi adama bir tokat vurduktan sonra şöyle der:
-Ayol, onun bu günlerde parası yok! Demin bir kuruş için hamamı yıktı, sen üç yüz altın istiyorsun, Dünyayı mı yıkacaksın?
Kara mizah yapacak kadar aynaya uzun süre bakabilir miyiz acaba?